SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

ET’İME BAHSİ

<< 3752 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي حَبِيبٍ عَنْ أَبِي الْخَيْرِ عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ أَنَّهُ قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّكَ تَبْعَثُنَا فَنَنْزِلُ بِقَوْمٍ فَمَا يَقْرُونَنَا فَمَا تَرَى فَقَالَ لَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنْ نَزَلْتُمْ بِقَوْمٍ فَأَمَرُوا لَكُمْ بِمَا يَنْبَغِي لِلضَّيْفِ فَاقْبَلُوا فَإِنْ لَمْ يَفْعَلُوا فَخُذُوا مِنْهُمْ حَقَّ الضَّيْفِ الَّذِي يَنْبَغِي لَهُمْ قَالَ أَبُو دَاوُد وَهَذِهِ حُجَّةٌ لِلرَّجُلِ يَأْخُذُ الشَّيْءَ إِذَا كَانَ لَهُ حَقًّا

 

Ukbe b. Âmir (r.a)'den rivayet olunmuştur; dedi ki:

 

(Biz Hz. Nebie):

 

Ey Allah'ın Rasûlü, sen bizi (bazen bir yere) gönderiyorsun, biz de bir kavme misafir oluyoruz. (Fakat) onlar bizi ağırlamıyorlar. (Bu hususta) ne buyurursun? diye sorduk. Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle buyurdu:

 

"Eğer bir kavme misafir olur da sizin için (yapılması gereken ikram ve ağırlama ile ilgili) işleri(n yapılmasını hizmetçilerine) emrederlerse bunu kabul edin. (Bunu) yapmazlarsa kendilerine yaraşan misafir hakkını onlardan alın."

 

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu (hadis, bîr kimsenin hakkı olan bir şeyi alabileceğine dair kuvvetli bir delildir.

 

 

İzah:

Hafız Hattâbî (r.a)'nin açıklamasına göre; bir misafirin, misafir olduğu evde ağırlanmaktan mahrum kalarak geceyi aç susuz olarak geçirmesi halinde o beldede bulunan her müslümanın onun bir günlük misafirlik hakkını ödemekle mükellef olduğunu ifade eden 3751 nu­maralı hadis, açlıktan telef olma durumuna gelen misafirler hakkındadır. Bu duruma düşert bir misafire yedirip içirmek, o beldede bulunan her müslüman üzerine düşen bir görev olduğundan o misafir, orada bulunan her­hangi bir müslümanın malından hayatını kurtaracak kadar yiyebilir. Böyle bir misafirin hayatını kurtardıktan sonra yediği yemeğin değerini ödeyip öde­meyeceği meselesi de ihtilaflıdır. İmam Şafiî'ye göre, yediği yemeğin bedeli­ni ödemesi gerekir. Diğer ulemaya göre ise, yediği yemeğin parasını ödemesi gerekmez. Hadis ulemasından bazıları da bu görüşü savunmuşlar ve Hz. Ebû Bekir'in, Hz. Nebi ile Mekke'den Medine'ye giderken yolda karşılaş­tıkları bir sürünün içinden sahibi orada bulunmayan bir koyunun sütünü sağıp Hz. Nebi'e içirmesi hadisesinin buna açıkça delâlet ettiğini söylemiş­lerdir.

 

Ayrıca, Abdullah b. Ömer'den rivayet edilen; "Kim bir bahçeye girerse oradan yesin fakat yanında bir şey götürmesin."[Ebû Dâvûd, lukâta, hudûd; Tirmizî, buyu; Nesâî, kat'üssârik, ticârât] mealindeki hadis-i şerifi de delil getirmişlerdir. Nitekim Hasan-ı Basrî'nin de; "Bir adam susamış halde iken sahipsiz bir deveye rastlarsa devenin sahibine üç defa seslensin, deve­nin sahibi çıkıp gelirse ne âlâ, gelmezse onu sağıp sütünü içsin" dediği riva­yet edilmiştir.

 

Zeyd b. Eşlem de bu mevzuda şöyle demiştir:

 

Hz. Nebi'e bir leşi ya da bir müslümanın malını yemek zorunda kalan bir adamın durumu sorulduğunda: 'Müslümanın malını yiyebilir' bu­yurdu."

 

Abdullah b. Dînâr da, zaruret halinde kalan bir kimsenin bir müslüma­nın malını yiyebileceğini söylemiştir. Ancak Hz. Saîd; "Bu durumda kalan bir kimse bir leşi yiyebilirse de bir müslümanın malını yiyemez" demiştir. Hattâbî'nin sözleri burada sona erdi.

 

Kendisine misafirlik görevi yerine getirilmeyen bir kimsenin hane sahi­binden hak alması meselesine gelince; bu mevzuda İmam Nevevî şöyle diyor:

 

"Ahmed b. Hanbel ile el-Leys, bu hadisi zahirine hamletmişlerse de cum­huru uleme onu çeşitli şekillerde te'vil etmişlerdir. Bu te'villeri şu şekilde özet­leyebiliriz:

 

1- Bu hadis, zaruret halinde bulunan misafirler hakkındadır. Çünkü on­ları ağırlamak farzdır.

 

2- Misafirin hakkını almasından maksat ev sahibinin malını yemesi de­ğil, onun yaptığı bu mürüvvetsizliği başkalarına anlatma hakkını elde etme­sidir. Fakat bu görüş çok hatalıdır.

 

3- Bu hadis sonradan neshedilmiştir. Bu görüş de zayıftır. Çünkü bunu ortaya atan kimsenin kimliği meçhuldür.

 

4- Bu hadisin hükmü müslüman misafirleri ağırlamaktan kaçınan zimmîler için geçerlidir. Çünkü onlar müslümanların zimmetinde barınabilmek için müslüman misafirleri ağırlamayı taahhüd etmişlerdir. Bu görüş de za­yıftır. Zira zimmîlerle yapılan bu anlaşma Hz. Nebi devrinde yoktur. Bu anlaşma Hz. Ömer devrinde olmuştur.

 

Bezlü'l-Mechûd yazarının açıklamasına göre, ağırlanmayan bir misafi­rin hakkını almasından maksat, kendisini ağırlamayan kavimden yiyecek ve içeceğin bedelini ödeyerek almasıdır." Nevevî'nin sözleri burada sona erdi.[Avnü'l-Ma'bûd, X, 217.]

 

Daha önceki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı gibi, cumhur ulema­nın bu hadisi bu şekilde te'vil etmekten maksadı misafire ikram etmenin farz olduğu iddiasını çürütmek ve sünnet-i müekkede olduğunu İsbata zemin ha­zırlamaktır.

 

Hanefî ulemasından Tahavî ise bu hadisin neshedildiğini söylemiş ve bu iddiasına Hz. Mikdâd'ın şu hadisini delil göstermiştir:

 

"Ben ve arkadaşım (bir yerden) geldik. Açlıktan nerede ise gözlerimiz, kulaklarımız gidiyordu. Hemen halka maruzatta bulunmağa başladık. Fa­kat bizi kimse kabul etmedi. Nihayet Nebi (s.a.v.)'e geldik. Bizi evine götürdü. Bir de baktık üç tane keçi!.. Nebi (s.a.v.):

 

Bu sütü aranızda paylaştırın, buyurdu."[Davudoğlu, A., Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, VIII, 446.]